Bethoven'in Müzik Dünyasına Farklı Bir Bakış

Doğumunun 250. yılı nedeniyle 2020 bütün dünyada Beethoven yılı olarak kutlanacak. Müzik dünyası bu vesileyle yeni plaklara, yeni kitaplara kavuşacak, bu büyük dehanın dünyasının yeni köşelerini keşfe çıkacak.

Ülkemizde bu etkinliklerin ilk adımı ilginç bir kitap oldu. Derginizin okurlarının yazılarından tanıdığı Erhan Karaesmen, Beethoven'in son dönem yapıtlarını "Fraktallik/Bütünleşim" açısından ele alıyor. "Uçsuz Bucaksız Bir Dünyada Gezinirken" başlıklı kitabında, Erhan Karaesmen ile Beethoven'in sanat tarihiaçısından önemini ve 'Beethoven'in Son Dönem Yapıtlarına Bütünleşimci Bir Bakış Denemesi' alt başlığını taşıyan kitabını konuştuk.

Hürriyet Gösteri'ye uzun yıllar boyunca, sanat-kültür alanlarındaki değişik konulardaki yazılarınızla katkıda bulunuyorsunuz. Çok özel bir ilgi alanınızın müzik sanatıyla bağlantılı olduğu biliniyor. Beethoven'in doğumunun 250. yılı olan 2020 tüm dünyada etkinliklerle kutlanıyor. Bu dâhi müzisyeni anma yolunda evrensel düzeydeki etkinlikleri değerlendirir misiniz?

2019 Leonardo (Da Vinci) yılından 2020 Beethoven yılına geçiliyor. Bu dünyadaki insanların uygarlığın gelişmesine damga basmış büyük adamları anma yolunda gösterdiği anlamlı bir davranış biçiminin yansımasıdır. 2019'da Leonardo ile ilgili bir ucundan benim de katıldığım 'bir kafatasında dört beyin' kavramının geliştirilmesi yolundaki gayretlere tanıklık edildi. 2020 yılında ses denen kendi halinde, sakin bir fiziksel olgudan bir sanatsal yaratıcılık fışkırması oluşturan Beethoven için de güzellemeler kaleme alınacaktır. Beethoven ses oluşumunun hükmedici bir kudret haline dönüşünün simgesidir. Büyük piyanistimiz İdil Biret yakınlarda kendisiyle yapılmış olan bir söyleşide "Piyanonun tuşlarını kıran enerji taşması" benzetmesiyle etkileyici bir betimleme yapmıştı. Ben de yazdıklarımda "Ses kudretinin hükümdarlığı" türünden benzetmeli değerlendirmelere girmiş bulunuyorum. Tekil enstrümanlar kullanan müzisyenler ya da diğer çeşitli müzik grupları ve orkestralarının müzisyenleri ile onların yöneticileri Beethoven'e saygı yolunda yarış halinde etkinlik göstereceklerdir. Konser programlarında ve ses kaydı yoluyla dinleyiciye ulaşma operasyonlarında Beethoven öne çıkacaktır. Müzikoloji uzmanları, sanat tarihçileri vb. ilgililer yazılı yayınlarla ve sözlü anlatılarla Beethoven'i yüceltme arayışı içerisinde olacaklar. Bu görüşlerin bir bölümü eski bilinenlerin yeni üslupla tekrarı niteliği taşıyabilir ama irdelemeli bazı inceleme yeni düşünce ve bulgular ortaya dökebilir. Evrensel boyuttaki bu etkierin ve ilgi yönelişlerinin ülkemiz müzik dünyasında da yansımaları beklenmelidir.

Bu çerçevede sizin yayınlanma aşamasında olan kitabınızdan da söz edebiliriz. 'Uçsuz Bucaksız Bir Dünyada Gezinirken' başlıklı kitap, 'Beethoven'in Son Dönem Yapıtlarına Bütünleşimci Bir Bakış Denemesi' alt başlığını taşıyor. Bu başlıklar hem kitabın bakış açısının yeniliğini hem de bilinenlerin ötesinde bir içeriğe sahip olduğunu işaret ediyor.

Beethoven'in son dönem yapıtları ağırlıklı olmak üzere müzik bestelerinin fraktallik açısından ele alınması konusu benim bilim-teknik dünyası bağlantılarımdan kaynaklanarak yıllar önce zihnimde yer almaya başlamıştı. Ancak, eşimle birlikte geçirdiğimiz şiddetli bir trarfik kazası ve onu izleyen uzun bir bakım süresi herhangi bir entelektüel etkinlik göstermeme izin vermedi. Buna yaşın etkisiyle gelen beden yorgunluğunun sonucu oluşmuş yaşlanmalar da eklenince 'Beethoven ve Fraktallik' metninin ortaya çıkışı birkaç yıllık bir gecikmeyle mümkün oldu. Metnin son şeklini bulması ve yayına hazır hale gelmesi ise 2020Beethoven yılı dönemine yaklaşan bir zaman rastladı. Sizin değerli, kadim ve güvenilir bir dost sıfatıyla esirgemediğiniz ve şükran borçlu olduğum katkılarınız da dahil, kitap basılabilir bir formata kavuşmuş gibi duruyor. Başlıkta kullandığımız 'uçsuz bucaksızlık' kavramı sanatsal yaratıcılığın bilimsel rasyonellikle buluşmasını engin sınırlara taşıyor oluşunun bir simgesi olarak kullanıldı. Beethoven'in bu simgesel buluşmadaki çok güçlü bir örneği oluşturması ve müzik sesi olarak benzersiz bir kudreti yansıtıyor bulunması ise doğanın bir görsel kudret fışkırması olan Himalaya Dağları silsilesini andırıyor gibiydi. Dolayısıyla kitabın kapak sayfası uçsuz bucaksız bir okyanus görüntüsü ve onun kıyısından yükselen bir Himalaya imgesi ile şekillendi.

Fraktallik (Bütünleşim) veya 'fraktalizasyon' konusu bir parçasını oluşturmak kaydıyla, yıllardır yazılarınızda, konuşmalarınızda sanat ve bilim alanındaki bağlantılara, benzerliklere ve farklılıklara geniş yer ayırdığınızı biliyoruz. Sanat-Bilim ikilemi bunlar arasında önemli bir yer tutuyor. Siz bir mühendis olarak bilim adamısınız ve müzik, plastik sanatlar gibi iki önemli sanat alanında incelemeler yazıyorsunuz...

İnsan beyninin çalışma biçimi tıp ve özellikle çok önemli bir alt dal olan nörolojinin son dönemlerde yoğun ilgi ve dikkat yönelttiği konular arasında yer almaktadır. Anlam, algılama, muhakeme, benzeştirme yoluyla yeni bilgi üretimi insan zihninde henüz daha çok karmaşık olan çalışma kurgusu içerisinde ilk akla gelip anlaşılmasına gayret edilen zihinsel etkinlik biçimleridir. Bu zihinsel oluşumlar beğenip beğenmeme, haz duyup duymama türünden psikolojik durumların ve konumların da çıkış noktasını oluşturmaktadır. Yaratıcılık yukarıda sözü edilen bu bilgi ve duyumsama oluşturma yumağının bir ötesinde üstün bir beyin ve zihin etkinliğidir. Başkalarının aklına gelmeyen ya da en azından şimdilik henüz gelmemiş bilgi türünü ve düşünce şeklini bir beyinde oluşturulması mekanizmasıdır. Bilim ve teknolojide gelişme, ilerleme uygarlığın önde gelen unsurları olarak sözü edilen oluşumlar. İşte bu herkesten ve her şeyden önce bir şeyleri sezme ve yakalama becerisinin ürünüdür. Oluşan ürün bir bilimsel yaratıcılık olgusudur. İnsanları mutlu etme yolunda yeni ve değişik bulgu biçiminde ortaya çıkan bu ürünün gündelik yaşama aktarılması işini de adına teknoloji denen etkinlikler zinciri oluşturur. İlk temel yaratıcılık ve yepyeni bir şey ortaya koyma bilimin işidir. Bunun sonuçları insanların daha rahat, huzurlu ve keyifli bir yaşam sürdürmesine yardımcı hale getirilmesi ise teknolojinin katkıları sağlanır. Sanatsal yaratıcılığa gelince, bireylerin tekil varlıklar olarak huzur duygusu ile ve yaşam sevincini artıracak bir zihinsel büklümleme ile sarmallanmasına yol açan bir başka ve yeni etkilenme biçimidir. Sözcüklerin dünyasında ya da görsel etkinlikler âleminde burada sözü edilen yaşam sevinci ile mutluluk verici haz unsurlarına ulaşılabilir. Şiir dizelerini okurken ya da bir romanın bazı parçalarındaki anlatımdan ve sonrasında bu parçaların birbirine eklenmesiyle oluşan tüm üründen haz alınabilir. Hazza ulaşma, gündelik yaşamda daha kolaylıkla ve sıkça kullanılan keyif alma durumundan epeyce daha ileri ve derin bir duygusal olgudur. Sanatçı, sözcüklerin aracılığı ile ya da değişik duyu organlarının iletisi yardımıyla yaşamını haz duygularıyla doldurabilir. Bir resim tablosu, heykel, etkileyici bir fotoğraf görüntüsü ya da günümüz sanatında daha sık kullanılan geçici mekân yerleştirmeleri bu haz duygusu oluşumunun besleyici damarlarıdır. Burada insan gözü bir uygarlık buluşması biçiminde kendini gösteren bir sanatçının yaratıcı mesajlarının tanımadığı binlerce, milyonlarca insanın zihninde ve duygu âleminde mutluluk ögeleri oluşturmasına yol açmıştır.

Yeniden kitaba dönersek; Beethoven'in yaratıcılığı özelinde, üzerinde daha yoğun bir biçimde durduğunuz müziksel yaratıcılıkta durum nedir?

Müzik sanatında da benzeri bir mucizevi ileti görevini insan kulağı üstlenmiştir. Bestecinin oluşturduğu ses düzeninin değişik seslendirici ve yourmcular tarafından dinleyiciye iletilmesinin sonucu olarak bir haz ve mutluluk ortamına girilmektedir. Tiyatro ve sinema sanatlarında ise sözcük algılaması ile dekor ve çevre görüntüsünün oluşturduğu görsellik dürtüsünün de eklenmesiyle daha karmaşık bir hazza ulaşma düzeneği kendini gösterir. Yukarıdaki tanımlarda gen ve biyoloji bilimleri ağırlıklı bir buluşçuluk ve yaratıcılık kavramı önde tutulmuştur. Ancak, burada tanımlanan durumlar ve belirlenen oluşumlar sosyal bilimler denen, başta sosyoloji ve psikoloji olmak üzere değişik etkinlik türleri için de geçerlidir.

Sanatsal ve bilimsel yaratıcılk insan zihninin ulaştığı en ileri noktaları gösteren ve uyarlığın gelişme çizgisini de koyu, kalın harflerle belirleyen üstün çalışma biçimini 'felsefe' bu yaratıcılık türlerinin ana bünyeleri ve alt dalları arasındaki bağlantıların kurulmasına yardımcı olur. Bir çeşit değişik yapı elemanlarını birbirine bağlayan çimento görevini yerine getirir. 'Tarih' gibi çok önemli bir zihinsel izleyicilik unsuru da yaratıcılık alanlarının zaman içersindeki gelişmesinden ortaya çıkan çerçeveleri belirler. İlk bakışta biraz çetrefil ve kargaşalık taşıyan bir durum gösteriyor olmakla birlikte bu karmaşık yapıda akılcı akış izlerini yakalama yolunda günümüz bilim dünyasında da yoğun çalışmalar yapılmakta. 

Fen ve biyoloji alanlarını kapsayan bilimsel-teknolojik yaratıclık ile sanatsal yaratıcılığın arasında benzerlik ve farklılıklar üzerinde düşünen yazan birisiniz. Beethoven kitabının temelinde bu tür bir bakış açısı yatıyor...

Fen ve biyoloji bilimleri çıkışlı matematik-fizik alt bilim dallarının seferber edilmesine edilmesine dayalı yaratıcılığa ulaşma mekanizmasında “rasyonellik kavramı” öne çıkmaktadır. İki bin beş yüz yıl öncenin Yunan uygarlığı döneminin Arşimet ve Pisagor’un güçlü kişiliklerinde simgeleşen bilimsel yaratıcılık, bu rasyonelliğin çerçevesini oluşturmaktadır. Aynı dönemlerde biraz daha arkadan gelen Aristo, rasyonelligin felsefeye de yansımasını belirlemiştir. Sanatsal yaratıcılık ise yukarıda sözü edilmiş bulunan haz ortamı oluşturma amacı çerçevesinde duyumsal bir derinlik arayışıdır.

Fen bilimleri eğitimi almış dinleyicilerin çoğunlukta olduğu bilinen bazı söyleşilerde duyumsal derinlik ile rasyonellik arasındaki yakınlığı gösteren bazı grafiklerin ve teknik çizim çıktılarının kullanılması yoluna gidilebilmektedir. Kestirme bir ifadeyle bilimsel buluşçuluğun ve yaratıcılığın oluşturucuları ile sanatsal yaratıcılığı ortaya dökenlerin tümünün birden uğraş verdikleri konuyla sarmaş dolaş bir yakınlık içerisinde bulunmaları gerekir. Ayrıca, her iki alandaki yaratıcı da sabırlı, heyecanlı bir merak sergileyicisi, irdeleyici, önce yaptığından ders çıkanp özeleştirisini yapıp daha iyisini yapma tavrı içinde olma durumundadır. Bu temel benzerliklerin yanı sıra yine temel bir tanımlama çerçevesinde iki farklı bölgeye de oturmuş bulunurlar. Bilim adamının yaratıcılık ürünü ol an bulgusu ulaştığında düşüncenin niye öyle olduğunun anlatılması gerektirir. Ortalıkta sadece bir mekanizmanın oluşturulma biçiminin anlatılması yeterli değildir, bu bulguya yol açan olayların niye ve niçin öyle olduğunun sergilenmesi de gerekmektedir. Oysa sanatsal yaratıcı ürününü ortaya koyarken ifadecilik ile yetinir. Ortaya çıkardığı oluşumun niçin öyle olduğu konusu onun zihinsel çalışma mekanizmasında yer almaz. “İşte böyle” türünden bir sonuç sergilemesi yapar. "Okuyun; görün; dinleyin ve hazzına varın" mesajının yaygınlığa kavuşmasını arzular. Sanatsal yaratıcılığın "işte böyle” tavrı içinde ürün sergilemesi ile bilimsel yaratıcılığın "Niçin öyle?" arayışının ezeli ve temel bir karşıtlığı vardır kaçınılmaz olarak da hep var olacaktır.

Bilim sanat ilişkisinden yola çıkarak kitabınızın ana teması olan 'fraktallik/bütünleşim' kavramına geliyoruz... Bu kavramı biraz açar mısınız?

Bilim-sanat ilişkisi çerçevesine 'Fraktallik' kavramına daha rahat yer verilebilir. Öncelikle fen bilimlerinin fizik-matematik alt dallarıyla bağlantılı bir kavram olarak, bir bütünü oluşturan küçük birimlerin bir araya gelişinden sonra ortaya çıkan mekanizma ile olan bağlantısının temel tanımıdır. Küçük birimlerin ve parçacıkların bir bütün oluşturması, doğadaki canlı ve cansız tüm varlıkların bünyesel ana özelliğidir. Parçacıkların biraradalığı kavramı dolayısıyla fraktallik sözcüğü parçalara bölünmeyi tanımlayan anlamlarda da kullanılabilmektedir. Çok daha önemli olan bu parçacıklar ile bunların oluşturduğu bütünün belirleyici mekanik, biyolojik, fizyolojik temel karakteristiklerinin benzeşiyor olmasıdır. Doğada mevcut bazı fiziksel elemanların birbirine yapıştırılmaları ve eklenmeleri yoluyla, yeni ve daha büyük boyutlu elemanlar elde edilebilmektedir. Burada oluşturulan bütün, fraktallik ya da Türkçede ona karşılık geldiği düşünülebilecek 'bütünleşim' oluşumunu göstermez. Bütün  kavramı bir sonuçtur. Küçük küçük enerjilerin yan yana gelip daha büyük bir güç oluşturması gibi bir şeydir. Küçük parçacıklar ve bitmiş bütün, aynı temel fiziksel ve biyolojik karakteristikleri gösterir. Bir ağaç dalının tepesindeki yapraklardan başlayarak, dalların ve ağaç gövdesinin hep birlikte oluşturduğu bütün doğal bütünleşim olayının bir örneğidir. sanatsal yaratıcılık ürünlerine geldiğimizde, insan zihhnnide ve duygu âleminde yarattığı etkilerin benzer bir aileden geliyormuş gibi bir his yaratmaları mümkün olabilir ya da olmayabilir. Müzik sanatından söz edildiğinde bir bütün olarak seslendirilmiş bir yapıtın dinleyicisi üzerinde uyandırdığı bir etki vardır. Bu yapıtın küçük ses cümleleri halinde ortaya dökülen birimsel parçacıklarında da bir haz duygusu yaratma etkisi saklıdır. Bütünün yarattığı ferahlık, dinginlik ve haz dolu mutluluk duygularıyla küçük parçaların arada yarattığı keyif ortamının nitelikleri birbirine kuvetli benzerlik gösteriyorsa, o düzenekte de bütünleşim var demektir. Ancak bütünleşim bestecilerin ve seslendiricilerin önceden karar vererek ortaya dökecekleri bir durum değildir. Çok yakın çağların yenilikçilik peşindeki genç bestecileri fraktal müzik yapma arayışı içinde olduklarını dile getirmektedirler. Ancak, çıkan ürünlerde gerçektenideal bir fraktallik bulunup bulunmadığı tartışmalı görünmektedir.

Kitabınızda bu noktadan yola çıkarak, Beethoven'in son dönem yapıtlarını bütünleşimci bir bakış açısından değerlendiriyorsunuz. Bunun uluslararası bir boyutu da var.

'Bütünleşim' kavramının sanatsal yaratıcılık ürünlerine yönelik olarak ele alındığı yaklaşık 40 yıllık bir dönem yaşandı. Bu durum da son dönemlerde uluslararası sosyo-kültürel bir yoğunlaşmaya yol açmıştır. Bütünleşim ve edebiyat ilişkisi en gerilere giden bir geçmişe sahip ve bu alanda ciddi araştırmaların konusu olmuştur. Müzik sanatından buna benzer yaklaşımlar çok daha yakın tarihlerin entelektüel etkinlikleri arasında. Fen bilimleri ve mühendislik araştırmacılığı dünyasında üne kavuşmuş ve bunun yanı sıra sanatsal-kültürel oluşumlara da duyarlılık gösteren aydın bilim insanları araında 'müzik sanatında fraktallik' konusuna ilgi gösterenlere rastlanmaktaydı. Bir bölümünü belli yakınlıkta tanıma fırsatı bulduğum bu yetkin kişilerin de etkisiyle ben de kendimi bu konunun peşine düşmüş buldum. Beethoven'in son dönem yapıtları senfonik müzik ürünleri ya da tekil piyano eserleri olsun müzikteki fraktalliğin örneklerini sergiliyorlardı.

Bu etkiyi en çok hangi yapıtlarında görmekteyiz?

Tekil piyano yapıtlarından konuşursak, Opus sıra numarası almış olanlardan 101 ve 106 numaralı olanlarda bunu daha açık gözlemlemek kolayca mümkün olabilmektedir. Aslında, bu arayışçılık akışı Büyük Bestecinin henüz son dönem olarak nitelendirilemeyecek ama olgunluğunu yakaladığı dönemlerden itibaren kendini göstermiş gibidir. 'App Sonata' ve 'Waldstein Sonatları' parçasal bütünleşim oluşumu yaratmanın, belki biraz eksikliği ile de olsa ilk örnekleri gibidir. Bu sonatlara, öte yandan Beethoven'in yaşamsal ve sosyal çevreye olağanüstü bir güçle ve kafa tutucu bir yaklaşımla gösterdiği tepkilerin müziğe yansımasının örnekleri gözüyle de bakıldığı bilinmektedir. En son döneminin yapıtları olan ve genelde bir arada neredeyse bir aileymiş gözüyle bakılan Opus 109-110 ve 111 sayılı piyano sonatlarında da bütünleşim etkisi rahatlıkla sezilebilmektedir. Ayrıca bu üç sonat daha büyük bir kavrayıcı ana bütünün parçalarıymış gibi kendi aralarında da belli bir bütünleşimci düzen sergiliyor gibidirler. Bütünleşimcilik bakış açısından Beethoven'in 7., 8. ve çok ünlü '9. Senfoni'leri de anlamlı örnekler olarak gösterilebilir. '7. Senfoni' bilindiği gibi bazı uzmanlar tarafından da senfonik müzik tarihini sentezleyen çok vurucu bir örnek olarak kabul edilmektedir. Beethoven hükümran bir mükemmellik ve kudret ifadesini birleştiren bu yapıta ulaşmadan önce epeyce geri yıllardan gelerek '3. Senfoni' (Eroika) ile başlayan güçlü senfonik müzik düzenleyiciliğinin çok başarılı örneklerini zaten veriyordu.'7. Senfoni' bunların üstüne hepsinin ortak sesi gibi oturmuş bulunmaktaydı. Bu senfonide Allegro, Adagio, Andante gibi bir bestenin genel müziksel oluşum niteliklerini belirleyen tanımların arasından geçerek ve hepsini birbirine bağlayarak çok üstün bir parçasal bütünleşim örneğisergilenmişti. Hemen arkasından gelen '8. Senfoni' ise geçlü ses fışkırması yönünden daha sınırlı ve sakin bir mesaj yayınlayıcısı, kısa bir senfonidir. Bütünleşim oluşumu orada da kendini açıkça göstermiştir. Doruğuna ulaştığı senfonik müzik örneğini ise '9. Senfoni'de buluyoruz. Ses olgusunun kullanılışındaki benzersiz görkem ve kudret sergileyişiyle, bu muhteşem yapıt sadece Beethoven'in değil tüm müzik tarihinin en önemli eserlerinden biri olarak kabul edilegelir. İnsan sesinin de tüyler ürpertici bir koro müziği biçiminde barındırıldığı Döördüncü (Final) bölümü ise bilindiği gibi evrensel bir popülerliğe sahiptir. Bu bölümünün çok bilinirliğinin gölgesinde kalmış olan senfoninin ikinci ve üçüncü bölümlerine özel müzik meraklılarının dışında genel kamuoyunun dikkati daha sınırlı olarak yönelmiştir. Oysa bu iki bölüm, özellikle ikinci bölüm, kendi içlerinde müzik başyapıtlarıdır. Hepsi birlikte, senfonik bir müzik olayında bütünleşimciliğin çok anlamlı örnekleri olarak da kabul edilir.  

Kitapta bestecinin son dönem kuartetlerine özel bir yer ayırmış bulunuyorsunuz. Sizin 'son büyük kuartetler' başlığı altına incelediğiniz bu yapıtların hem Beethoven hem de müzik tarihi açısından önemi nedir?

Beethoven kuartet formunu gençlik dönemlerinden başlayarak değişik zamanlarda kullanmıştır. Senfonik müzik besteciliği alanındaki benzersiz rahatlığına ve egemenliğine karşın, çok sık senfoni besteleme yoluna gitmemiştir. Ancak, kuartet formunu senfonik yapıtlarının bir nüvesi gibi kabul ettiğini saptamış bulunan müzikologlar var. Bestecimizin iki keman, bir viyola ve bir viyolonselden oluşan o küçük tılsımlı buluşma çizgisinde değişik zamanlarda durakladığı bilinmektedir. Senfonilerinin seyrekliğine karşın kuartetleri daha sık ve birbirini daha organik biçimde tamamlar doğrultuda yan yana gelmiştir. Opus 59 ve 93 sıra numaralarına sahip kuartetleri bu türdeki çok başarılı ve ileri örnekler olarak kabul edilir. Ancak kuartet edebiyatının zirvelerine Beethoven yaşamının son iki yılında ulaşmıştır Bu son dönem tüm yapıtları için bütünleşimciliği en çok konuşulan örnekleri Opus 127’den Opus 135’e kadar uzanan zaman dilimindeki 6 büyük kuarteti olarak kabul edilir. Özellikle ikincisi ilk ortaya çıkışında birincinin bir son bölümü gibi gözüken ama daha s.onra bağımsız ayrı bir yapıt kimliğine kavuşmuş olan Opus 130 ve 133 sıra numaralı kuartetleri, müzik tarihinin en derin saygıyla kucaklanan yapıtları arasında sayılır. Opus 133 bağımsız bir eser olarak 'Büyük Füg' (Grosse Fug) adıyla bilinen ayrı bir üne sahip olmuştur. Son yirmi yılın en büyük evrensel müzik yaratıcılığı arayışlarının bir örneği olarak da Amerikalı besteci ve orkestra şefi Leonard Bernstein’ın Viyana kentini mekân eyledigi yaşamının son dönemlerinde Viyana Filarmoni Orkestrası’nın 80 enstrümanı kapsayan o benzersiz yaylılar grubunu içn genişletilmiş Büyük Füg’ün bir uyarlamasını yapmış olmasından hep söz edilmiştir.

Beethoven'ın kuartetlerine, 18. yüzyılın sonlarından 19. yüzyılın ortalarına doğru yaklaşan bir dönem için belirleyici gelişmişlik niteliği taşıyan örnekler gözüyle bakılır. Ancak büyük ustanın yapıtlarını seslendiren müzisyenlerde ve dinleyicisinde o dönemler için alışılmışın çok dışında ve net olmayan mesajlar verdiği hususu güvenilir yakın dostları tarafından kendisine eleştirel bir biçimde yöneltilmişti. Büyük dâhinin bu konudaki bir çeşit cevap niteliği taşıyan açıklayıcı saptaması bir insanlık ve uygarlık dersi boyutlarını da taşıyan bir büyük aydınlık parıltısıdır: "Ben bu eserleri sadece kendi dönemim için değil, çok sonraki dönemlerin dinleyicilerinin de mutluluğu için besteledim. Onlar tarafından bu yapılanın hazzına ve mutluluğuna ulaşılabileceğini sanıyor ve umuyorum.” Beethoven sadece son dönem kuartetleriyle değil, tüm ürünleriyle bir uygarlık mucizesi olmaya devam ediyor.

Beethoven’in yapıt ve müzik türü çeşitliliği içinde kendi çağından günümüze kadar pek çok değerli ve önemli yorumcunun Beethoven’in ürünlerini seslendirdiği bilinmektedir. Siz kitap metninizde serpiştirilmiş olarak bunlardan ayrıntısı ile söz etmiştiniz.

Beethoven'in kendi bilgisi ve konforu dahilinde opus sıra numarası almış eserlerinin sayısı yüz otuz altı olarak bilinir. Ancak irili ufaklı değişik yapıtları ile birlikte toplam bestelerinin sayısının üç yüzü aştığı kaydedilir. Tekil piyano için yazdığı ve önceki soruların bir bölümünü cevaplarken atıf yaptığımız otuz iki sonat ile 'Bagatel' adını taşıyan küçük ve kısa yapıtlar ile daha uzunca varyasyon türünde yapıtları ile birlikte Beethoven piyanosu iki yüz küsur yıl boyunca her dönemin büyük piyanistlerinin duraklama noktalarını oluşturmuştur. Ses kayıt tekniklerinin gelişmesi ile geçen yüzyılın ortalarından itibaren önde gelen piyanistlerin yaptığı seslendirmelerin genel kamuoyundaki etkileyiciliği çok artmıştı. Wilhelm Backhouse, Artur Schnabel, Rudolph Serkin, Wilhelm Kempf, Solo­ mon, Walter Gieseking ve biraz daha arkadan gelen Alfred Brendel gibi dönemlerin efsaneleşmiş piyanistleri Beethoven yapıtlarının çok önde gelen ve günümüzde hâlâ temel referans olarak verilen kayıtları yapmışlardır. Benim Backhouse, Serkin, Kempf ve Brendel’den konserlerinde Beethoven dinlemiş olmak gibi çok büyük bir şansım oldu. Bizim iklimimizden, çok başarılı yorumcu İdil Biret de Beethoven piyanosunun çok doyurucu seslendirme örneklerini vermeye devam etmektedir. Kuartetleri başta olmak üzere Beethoven’ın tüm oda müziği yapıtları önde gelen değişik grupların ve müzisyen ekiplerinin yorumları ile zenginleşmiştir. Efsanevi büyük isim Pablo Casals'ın da yer almış bulunduğu çeşitli gruplar tarafından hem konserlerde çalınmış, hem de ses kayıtlarına dökülmüştü. Büyük bestecinin dokuz senfonisi ve irili ufaklı 'uvertür' adını taşıyan orkestra yapıtları da kendi dönemlerinin önde gelen orkestra şeflerinin büyük orkestraları yöneterek yaptığı ses kayıtları da tarihe geçmiş bulunuyordu. Furtwängler, Toscanini, Walter, Jochum, Karajan gibi müzik tarihini başarılarla doldurmuş pek çok önemli orkestra şefi, efsanevi büyük orkestraların başında Beethoven senfonilerini müziksever kitlelere konserlerde dinleterek ve ses kayıtları ile ulaştırarak sanatsal yaratıcılığın değişik güzel örneklerini vermişlerdir. Yapılacak ses kayıtlarının bir bölümü sözünü ettiğimiz büyük yorumcu ustaların eski kayıtlarının rahatsız edici seslerin ayıklanmasıyla elde edilecek yenilenmiş kayıtlar olabilir. Özel tutkulu müzik severler için bu yenilenmiş kayıtların heyecan verici örnekler oluşturacağı kesin. Ancak 250. yıl anmaları çerçevesinde Beethoven dünyasında ilk defa boy gösterecek ya da önceki varlığını genişletme arayışı içerisinde bulunacak epeyce bir yeni müzisyenin de ses kayıtları yapması beklenmektedir. Bu türden bazı yeni kayıtlar Ekim ayından bu yana dünya müzik ortamlarında kendilerini göstermeye başladı. 2020 yılında içinde sayıları muhtemelen çok artacaktır.

Hami Çağdaş, Hürriyet Gösteri Dergisi, Sayı 330, Ocak-Şubat 2020

Uçsuz Bucaksız Bir Dünyada Gezinirken kitabını incelemek için tıklayın.

Kapat