Bir Tanburî’nin Sıradışı Hatıratı

Musikiyi hayat, hayatı da musiki bilerek Türk müziğine 40 yıl hizmet etmiş Refik Hakan Talu’nun hatıraları yayımlandı.

Yahya Kemal “Çok insan anlayamaz eski musikimizden/Ve ondan anlamayan bir şey anlamaz bizden” diyerek musikinin bu milletin özü/harcı olduğunu belirtiyor. Yakın tarihimiz bu alanda pek çok saz ve ses üstadını gördü. Tanburi Cemil Bey, Rauf Yekta, Refik Fersan, Mesud Cemil, Münir Nurettin Selçuk, Selahattin Pınar, Hafız Yaşar, Hafız Kemal, Hafız Aşir, Sadettin Kaynak, Doğan Ergin, Bekir Sıtkı Sezgin, Kâni Karaca, Alaeddin Yavaşça bu isimlerden sadece bir kaçı. Bu isimlerin ve daha fazlasının hatırat tadında kaleme alındığı İhtiyaç Fazlası Tanburî (Pan yay. Haziran 2022, 352 s.) isimli kitap yayımlandı. Kitap, 40 yıldan fazla bir zaman Türk Müziğine hizmet etmiş TRT tanbur sanatçısı Refik Hakan Talu’nun özellikle Türk müziğine dair birikiminin hasılası ve yaşadığı hatıralardan oluşuyor.

Musikimizin Yasaklı Yılları

Kitabın ismi ve hikâyesi hakikaten manidar. Çünkü Türk müziği diye tanımlayabileceğimiz müziğimizin bu topraklar üzerindeki hikâyesi de kimi dönemlerde “ihtiyaç fazlası” durumlara düşürülmüş. Kitapta Talu’nun işin safahatını verdiği hikâyede şöyle bir ara dönem naklediliyor. 1 Kasım 1934 ve 9 Eylül 1936 tarihleri arasında İstanbul ve Ankara radyolarında Türk müziği yayını durdurulmuştur. Atatürk’ün mecliste yaptığı konuşmadaki detay şöyle: “Bir ulusun yeni değişikliğinde ölçü, musikide değişikliği alabilmesi, kavrayabilmesidir. Bugün dinletilmeğe yeltenilen musiki yüz ağartıcı değerde olmaktan uzaktır. Bunu açıkça bilmeliyiz.” Öncesinde de 9 Ağustos 1928’de Sarayburnu’nda Atatürk Falih Rıfkı Atay’a bir metin okutur ve der ki burada: “Artık bu basit musiki Türk’ün çok münkeşif ruh hissini tatmine kâfi gelmez.” (s.66) Radyolarda yasaklı Türk Musikisi dönemlerinden sonra Türk müziği farklı form ve şekillerde radyo ve televizyonlarda yerini bulmuş. Refik Hakan Talu’nun hikâyesi de bir o kadar dikkat çekici. Ömrünü vakfettiği Türk müziği çalışmalarında bir durak olan 1987’de girdiği TRT Radyosundan 2018 yılında emekli edilmiştir. 1979 yılında İstanbul Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı sınavından TRT Radyosuna giriş hayalinin yakıp kavurduğu gencin radyoya girişi, radyonun farklı kademelerinde güzel hizmetlere vesile oluşu ve daha nicelerinden sonra noktayı koyan o hikâye, Talu’nun emekliliğiyle birlikte böyle bir kitabın yazılmasına sebep oluyor.

Konservatuara İlk Adım

Türk Musikisi deyince İstanbul, İstanbul deyince musiki akla gelecektir hiç şüphesiz. Kendi de İstanbullu olan Hakan Talu, çocukluğunu Kadıköy Acıbadem’de geçirmiş. Koşuyolu’nda Validebağ korusunda yaz akşamları babası ile birlikte bülbüllerin terennümlerini dinlemeye giderler. Henüz müziğe aşinalığı çok yoktur ama radyo dinlerken kimi şarkıları ezberine alır. En çok da “Ey İpek kanatlı seher rüzgarı/Uğradı mı yolun Leylâ üstüne” şarkısını söyler. Haydarpaşa Lisesi Edebiyat Bölümü mezunu olan Hakan Talu lise sonrası Mustafa Cahit Atasoy’un yazıhanesinde çalışır. Bir yandan da kendine musiki tarafından bir rota çizer. İşte 1979 senesinde Ercüment Berker, Mustafa Cahit Atasoy, Haydar Sanal gibi isimlerin huzurunda ilk konservatuar sınavı tecrübesini yaşar. İlk aşamada elenir fakat sonraki aşamada konservatura adımını atar.

Hakan Talu’nun hayatında iz bırakan çok önemli musiki üstadları var. Ama bunlardan en önemlisini Hafız Kâni Karaca olarak zikrediyor. Kitabın yazılma gerekçelerinden birisi olarak da zikrettiği Kâni Karaca’yı yazar şu cümlelerle anlatıyor:

“Sadece ilk defa dinlediği koskoca ayinleri anında hafızasına alan, yıllar önce geçtiği eserleri ilk günkü gibi hatırlayan, son elli yılın müzik tarihinin bir çok önemli olayını acı, tatlı bizzat yaşayan; İstanbul’un son saray ve tekke görmüş müzisyenlerinden aldıklarını bugünlere taşıyan, bir çok eserin unutulmamasını sağlayan…” (s.232) Kâni Karaca ile sayısız hatırası olan Talu, Karaca’nın maalesef bu toplumda gerektiği ilgi ve alakayı görmediğini belirtiyor. Ya yurt dışında?

Yüzyılın Büyük Sesi

Kitapta 1991 yılından bir hatıra naklediliyor. 1991 yılında Amerika turnesi vesilesi ile New York Amsterdam Caddesi 1047 numarada St. John The Divine Katedrali’nde büyük bir ihtifal hazırlanmaktadır. Sadece 2500 kişilik bir koltuk düzeni. Bir o kadar bilet bulamayıp dışarıda bekleşenler vardır. Konser öncesi Celaleddin Bakır Çelebi muhteşem bir konuşma yapmıştır. Ketadral, Kâni Karaca’nın Lebbeyk bestesi ile inlemekte, ardından Dağlar ile taşlar ile çağırayım Mevlam seni/ Nice bir uyursun uyanmaz mısın ilahileri ile devam etmektedir. Cumhur esma-i Hüsna zikrine devam ederken Kâni Karaca kasideye başlamıştır. Talu o anları şöyle anlatıyor: “…Kâni Ağabey kasideye başladığında bütün seyircilerle beraber hayranlıkla onu dinliyorduk. Makam, usul, ses sitemi, şan teknikleri, tanbur, ud, ney, kudüm; kısaca müziğe ait her şey bitmiş, zaman ve mekânın dışına çıkılmış, âdeta hepimiz onun esiri olmuştuk. Sanki karşımızdaki yüksek balkonda duran ve tuşlarında Bach’ın eserlerinin çalındığı büyük orgu kıskandırmak için aynı perde üzerinde birkaç makam icrası yapıyor, sonra da nağmeleri hayal bile edemeyeceğimiz yerlere götürüyordu.” (s.224) Gece yaşanan bu harikulade hâl ertesi gün New York Times gazetelerinde de yankı bulmuştur. Konser için: “Cennetten gelen sesleri duyduk”, Kâni Karaca için ise “Şüphesiz yüzyılın sesi” manşetleri atılmıştır. Kuşkusuz 1980-81 yıllarında Talu’nun merhum Kâni Karaca ile başlayan dostluğu ve yaşanan hatıralar başlı başına bir kitap konusu olmaya namzet.

R. Hakan Talu’nun, “İhtiyaç Fazlası Tanburi” isimli eseri, hatıraların eşliğinde Türk Musikisi’nin icrası ile geçen 40 yıllık bir dönemi, musiki tarihimizden önemli kayıtlarla hülasa etmesi ilgili okur için büyük önem arz ediyor.

Kamil Büyüker, Yeni Şafak Kitap Eki, 15 Ağustos 2022

İhtiyaç Fazlası Tanburi kitabını incelemek için tıklayın.

Kapat