Cüneyd Orhon Anlatıyor: Radyo Günlerim

Herhalde yirmi yıl kadar oldu “mikro tarih” kavramı Türkiye’de tarihçilerle aydınların diline gireli. Ama tarihe bakışımızdaki değişimin başlangıcını 1980’e kadar geriye götürebiliriz. Geçmişe bakışımız daha önce “makro tarih” çerçevesindeydi, büyük olaylar, büyük dönüşümler, büyük insanlar... O büyük oluşumlar içinde yer alan tek tek bireylerin gözlemleri konu dışıydı. Olup bitenlerin onların gözünden nasıl göründüğünü yazmıyordu tarih. Bu durum “sözlü tarih” denen bir çalışma şeklini de ortaya çıkardı. “Mikro tarih” kurumların yazılmamış olan tarihine de dikkat çekiyordu. Bu kurumlardan biri radyo olmalıydı.

1999’da arkadaşım Ersu Pekin’le “Radyo Anıları” dizisini başlattığımız zaman bizi iten fikir dinamiği buydu. Ama dahası var. Devlet radyosu 1970’li yıllara kadar ülkenin en etkili yayın organıydı. 1970’lerde televizyon ülke satına yayılınca resimli kutu ile rekabet edemedi müzikli kutu; ikinci plana düştü. Radyonun dinleyicisi azaldı. O kadar ki, sadık bir radyo dinleyicisi olmak yıllar geçtikçe “antika” bir alışkanlık gibi görünür oldu. Şöyle de denebilir: tarih oldu radyo. Gelinen nokta, radyoyu ister istemez bir araştırma konusu haline getirecekti.

Radyo gibi çok yönlü bir kurumun tarihini yazmak tek tek araştırmacıları aşan büyük bir işti. Bizim için önemli olan, radyonun Türk musıkisi yayınlarıydı. BU musıki açısından bambaşka bir önemi anlamı vardır radyonun. Radyo elli yıl boyunca bu musıkinin sadece en etkili yayın kurumu değil, en önde gelen icra ortamı oldu. Dahası, ülkenin kendi musıkisini öğreten bir okulun, bir konservatuvarın olmadığı uzunca bir dönem boyunca, kendi icracısını yetiştirmek zorunda kalan radyo, bu yöndeki faaliyetiyle zaman zaman bir okul kimliği kazanmıştı. Öte yandan, radyoda yayımlanan musıki programları yeni icra anlayışları da ortaya koymuştu. Kısacası, “radyo musıkisi” diyebileceğimiz yeni bir icra şekillenmiştir musıki hayatımızda. Beğenelim beğenmeyelim, o radyo konserleri musıki icrasına yeni kıstaslar getirmiştir. Türk musikisinin icra tarihini yazabilmek için her şeyden önce bu radyo musıkisini tanımak gerekirdi. Bu görüşle radyo dünyasına eğildik.

1999-2001 yayın dönemlerinde İstanbul’da Açık Radyo’da yayımlanan mülakatlara kırk üç radyocu katıldı; mülakatların süresi yüz saati aştı. Cüneyd Orhon bu kırk üç radyocudan biriydi. Ama onun ayrı bir yeri vardır bu dizide. Öteki radyocularla mülakatlarımızın süresi bir saatle altı saat arasında değişiyordu. Oysa onunla görüşmelerimiz tam on altı saat sürmüştü. Cüneyd Orhon en küçük ayrıntılara kadar indi radyo geçmişini bize anlatırken. Görüştüğümüz hiçbir radyocu bu derece ayrıntılara inmemişti.

Cüneyd Orhon’suz bir Radyo Anıları dizisi olmazdı zaten. Bir defa çok uzun bir radyo geçmişi vardı. Daha Cevdet Kozanoğlu zamanında Ankara Radyosu’na girmiş; Türk musıkisinde radyoculuğun temelini atan Kozanoğlu yönetimindeki bu ilk devlet radyosunu tanımıştı. Radyolarda kemençe çalmamıştı sadece, radyonun pek çok idarî kademesinde etkili görevler üstlenmişti. İzmir Radyosu’nu o kurmuştu; bu radyonun ilk Türk musıkisi yayınları şefiydi. Daha sonra İstanbul Radyosu’nda da müzik yayınları şefi olmuştu. Her üç radyoyu da bu derece içinden bilen bir kimse bulmak kolay değildi. TRT döneminde de pek çok görev almıştı. Kısacası, Orhon radyonun her kademesinde çalışmış, bu kurumun karar mekanizmasının en etkili mevkilerinde bulunmuştu.

Bu kitapta yer alan “Radyo Günlerim” başlıklı metin bir radyo mülakatıdır. Çaldığı kemençe sazı ve icra üslupları hakkında bana 2000 yılında verdiği mülakatı da buraya ekledim. Cüneyd Orhon’un anıları radyo tarihine ışık tutacaktır.

Bülent Aksoy, Radyovizyon – TRT Aylık Radyo Dergisi, sayı: 11, Mayıs 2010

Radyo Günlerim kitabını incelemek için tıklayın.

Kapat