Dinleyicinin müziğe bilinçle yaklaşmasını amaçlayan bir çalışma 'Müzikte Alımlama'

Eylül ayında Özkan Manav ve Mehmet Nemutlu'nun ortak çalışması olarak yayımlanan 'Müzikte Alımlama' başlıklı kitap, gerek içeriği, gerekse böylesine güç bir konuyu ustalıkla okuyucuya sunması nedeniyle, yılın en dikkat çekici müzik yayınları arasına girmeyi hak ediyor.   

Yaklaşık on yıl kadar önce Nazan ve Zehra İpşiroğlu'nun öncülüğünde hazırlanmaya ve kaleme alınmaya başlayan 'Sanatta Alımlama' dizisinde şimdiye dek Resimde Alımlama, Yazında Alımlama ve Tiyatroda Alımlama kitapları yayımlanmıştı. Alımlamanın en yoğun yaşandığı müzik alanındaki etkileşimi konu alan bu çalışma, çeşitli nedenler yüzünden uzun süre sürüncemede kaldıktan sonra nihayet okuyucuyla buluşabildi. Ancak kitabın doyurucu içeriği, bu gecikmeyi kolaylıkla unutturabilecek düzeyde. Alımlama dizisinin diğer kitaplarının önsözünde yer alan şu satırlar, müzik alımlaması yönünden de altı çizilmesi gereken saptamalara değiniyordu: 'Her sanat yapıtı alımlayanla yaşar. Okuyucusunu bulamayan kitap, izleyicisini bulamayan resim, dinleyicisini bulamayan müzik sandık içerisinde saklanan eşya gibidir. Sandıktan çıktığı anda, tıpkı bir ağaç gibi dallanıp yeşermeye başlar. Sinema ve tiyatro örneği, kimi sanat dallarının varoluşları ise sadece alımlayana bağlıdır. Alımlama, kaynağını sanat yapıtını anlamada buluyor. Özellikle yenilikçi sanat, benimsediği çok anlamlılık, çok seslilik ve açık biçim nitelikleriyle alımlayanı öylesine etkin kılıyor ki, anlama ancak alımlamayla bütünleşerek gerçekleşebiliyor. Bu noktada yaratma ve alımlama, üretim ve tüketim birbirinden ayrılmaz bir bütünü oluşturuyorlar. Bu düşünceden yola çıkarak, çeşitli sanat dallarını konu alan bir alımlama dizisi başlattık.' 1   
 
Yorumcunun vurgulanan rolü  
 
Müzik, yapısı gereği, tıpkı tiyatro ve sinema gibi, yaratıcısından çıkıp izleyicisine ulaşırken mutlaka bir aracıya, bir yorumcuya gereksinim duyuyor. Bir tiyatro metnini ya da bir film senaryosunu okuyup değerlendirme şansına sahipken, bestecisinin kağıda döktüğü bir müzik yapıtını partisyonun sayfalarından okuyarak değerlendirebilenlerin sayısı, genel izleyici göz önüne alındığında yok denecek kadar azdır. Bu nedenle müziğin alımlanmasında yaratıcı ve izleyici arasına mutlaka bir yorumcu girer. Böylece alımlama boyutuna yorumcunun katkısı da eklenir. İzleyici, yorumcunun anlattıklarına kulak vermeden yapıt hakkında ne denli fazla bilgiye sahip olabilirse, dinlediği müziğe bakışı o denli derinlik kazanacaktır. Müzikte Alımlama, dinleyiciye bu bakış açısını kazandırmayı da hedefliyor ve bunu başarıyla gerçekleştiriyor. Özkan Manav ve Mehmet Nemutlu, kendilerine nota okuma bilgisi fazla gelişmemiş dinleyicileri hedef kitle olarak seçtiklerini belirterek, ne denli güç bir işe giriştiklerini kitabın en başında belirtiyorlar.   
 
Kitap iki ana bölümden oluşuyor. 'Müzik Alımlaması için Bir Çerçeve' başlıklı ilk bölüm beş alt başlığı kapsıyor: 1. Müziğin Varoluş Biçimleri, 2. Bir Yorum Sanatı Olarak Müzik, 3. Tonalitenin Sunduğu Olanaklar, 4. Müziğin Dilsel Kurgusu, 5. Biçim ve Yapı. 'Alımlama Örnekleri' başlıklı ikinci bölümde ise Bach, Beethoven, Chopin, Brahms, Debussy, Şostakoviç, Schoenberg, Webern, Usmanbaş, Xenakis'in yapıtlarından bölümler üzerine detaylı açıklamalar yapılmış ve bu bölümlerden kesitler, kitapla birlikte verilen CD'de bir araya getirilmiş. Böylece müziğin en önemli yanı olan işitsellik de sağlanmış. Kitabın sonuna eklenen 'Küçük Müzik Sözlüğü' müzik terminolojisine yabancı okuyucuyu aydınlatmayı amaçlarken, nota örnekleri ise, müzik yazısına aşina okuyucunun doğrudan besteciyle ilişki kurabilmesine olanak sağlıyor.  
 
Biçimin gerekliliği  
 
Kitabın ilk bölümünde klasik batı müziğinin yüzlerce yıl içinde değişen müzik dilinin değişmeyen temel dayanak noktaları ayrıntılarıyla anlatılmış. Örneğin müzik yapıtlarının biçimlerinin incelendiği 'Biçim ve Yapı' başlıklı sayfalarda, 'Biçimin Gerekliliği' alt başlığıyla alımlama açısından izleyicinin gözden kaçırmaması gereken şöyle bir saptama yapılmış: 'Biçimin gerekliliği üzerine yapılacak bir tartışma okura pek anlamlı gelmeyebilir. Ama ne olduğunu, nasıl işlediğini anlamaya çalıştığımız biçim kavramının yaratıcılık, yorumlama ve alımlama (besteci, yorumcu ve dinleyici) açısından hangi işlevlerle donandığına yakından bakmanın yararı olacağını düşünüyoruz. Thorpe Davie'ye göre biçim kavramının temelinde yatan, aslında, bestecilerin bestelerken sorduğu çok yalın ve içgüdüsel bir sorudur. ‘Bundan sonra ne yapacağım?' Besteleme eylemini, müziğin vardığı her yeni aşamada bu sorunun tekrar tekrar sorulup cevaplandırıldığı bir süreç olarak tasarlamak mümkündür. Alımlama eylemiyse bir bakıma, bu sürecin tersten okunmasını gerektirir. Burada, dinleyicinin (ya da icracının) besteciye gıyaben soracağı kritik soru şudur: Bunu getirerek ne yapmak istiyor olabilir?'2. Bu saptamanın ardından şu can alıcı soruya sıra geliyor: 'Biçim kim içindir, neye yarar, neden önemlidir?' 3  
 
Bu sorunun yanıtının arandığı sayfalarda müzik dışındaki sanat dallarıyla paralellik kurularak şöyle deniliyor: 'Umberto Eco edebiyat metnini ‘okur tarafından harekete geçirilmeyi bekleyen tembel bir makineye' benzetir. Bu durum aşağı yukarı bir müzik metni için de geçerlidir. Çalarak yorumlayan için de, dinleyerek alımlayan için de, müzik metni canlandırılmayı bekleyen bir kodlar alanıdır.' 4  Aynı sayfada besteci Aaron Copland'ın, 'Okur, bilinçli bir dinleme sürecinde, dikkatini mutlaka, bütün bir kompozisyonu bir arada tutan planlı tasarım üzerinde yoğunlaştırması gerektiğini bilmelidir,' öğüdüne de değinilmiş.  
 
Tonalitenin işlevi  
 
'Tonalitenin Sunduğu Olanaklar' başlıklı bölümde, tarih boyunca bestecilerin farklı tonlara yükledikleri anlamlardan yola çıkarak, belirli bir majör ya da minör gamın, neşe, üzüntü ya da kahramanlık duygusunu diğer gamlara göre daha iyi vurgulayıp, vurgulamadığı sorgulanmış. Platon'dan beri, müzik üzerine düşünen hemen herkes, müzikte kullanılmakta olan dizilerin (Antik Yunan ve sonrasında modal diziler, 1500'lerin sonlarından başlayarak majör ya da minör diziler) değişik ruh hallerini yansıttığını vurgulamış. Platon, Devlet'in III. Kitabında, insanı savaşmaktan alıkoyacak, dinginleştirecek ses dizilerini kullanmamaktan yana tavır koyduğu biliniyor. Tonal müziğin doruğa ulaştığı barok dönemden sonra da müziğin insan üzerindeki etkisini araştıranlar bazı ortak noktalarda fikir birliğine varmışlar. Aynı zamanda besteleri de bulunan ünlü düşünür Jean-Jacques Rousseau ve Fransız opera bestecisi Grétry bu konuda ayrıntılı açıklamalarda bulunmuşlar. Rousseau, görkem ve ağırbaşlılığa gereksinim duyulduğunda Fa majör ya da bemollü majör tonların; şenlik ve parlaklık için de La majör, Re majör ve diyezli majör tonların kullanılması gerektiğini öne sürmüş. Benzer görüşleri Grétry de dile getirmiş. 5  Tarihsel süreç içindeki bu değerlendirmeleri okuyup, bestecinin tonalite seçimini rastgele yapmadığını, vurgulamak istediklerini en iyi anlatabileceği tonu özenle seçmiş olduğunu öğrendikten sonra, alımlayıcının dinleyeceği müziğe yaklaşımında da önemli bir fark ortaya çıkacağı açık.  
 
Müzik kendi başına bir dil midir?    
 
'Müziğin Dilsel Kurgusu' başlıklı bölümde iki farklı soruya yanıt aranmış: Müziğin kendi başına bir dil olup olmadığı ve belirli bir metnin müziklenmesi sırasında metin- müzik ilişkisi. Bu bölümde Adorno'nun 'Müzik ve Dil' başlıklı makalesinden yapılan alıntılarla düşüncemizin farklı yönlere açılmasına olanak sağlanmış. Müzik önceleri kendisine yüklenen, sözleri vurgulamak, vokal yapıtlarda anlatılanları bir kez de akustik olarak resmetmek görevini başarıyla sürdürdükten sonra, 1750'lerin ortalarından başlayarak, söze gerek kalmadan kendi dilini yaratmaya başlamış. Çalgısal yapıtların sayısındaki artış, senfoninin ve senfonik müziğin değişik türlerinin hızla yaygınlık kazanması, hep bu özgün dilin gelişmesinin bir sonucu.  
 
Bernstein'in verdiği çarpıcı örnek  
 
Kitapta metin-müzik ilişkisi her yönüyle, çok zengin örneklerle desteklenerek işlenmiş. Özellikle Leonard Bernstein'ın Harvard Üniversitesi'nde verdiği bir konferansından alıntılanan bir örnek çok çarpıcı: Bernstein 'Jack loves Jill' ('Jack Jill'i seviyor') cümlesinin, ona eşlik eden armonilere bağlı olarak, 'Jack Jill'i sevmiyor' anlamına bile gelebileceğini müzikal olarak ispat etmiş. 'Jack Jill'i seviyor' cümlesini Mi bemol, Sol ve Si bemol notalarıyla seslendirilen bir üst parti olarak düşünmüş. Mi bemol Majör akorun seslerinden oluşan bu ezgiye, önce ilk akla gelen şeklide, Mi bemol Majör akoruyla eşlik etmiş. Bu durumda Jack'in Jill'i sevdiği konusunda en ufak bir şüpheye yer yok. İkinci olarak aynı ezginin altında Re, Fa diyez, Si bemol akorunu kullanmış. Duyduğumuz akor Jack'in sevgisi konusunda içimizde bazı şüphelerin uyanmasına neden oluyor. Daha sonra eşlik akoru, Do diyez, Mi, Sol, Si bemol olmuş ve içimizdeki merak iyice artmış: Acaba Jack Jill'i gerçekten seviyor mu? Sonunda üst partideki ezgide de ufak bir değişim yapmış ve Mi bemol, Sol, Si bemol yerine, Mi bemol, Sol bemol ve Si bemol kullanmış. Sonuç: Jack, Jill'i sevmiyor. Bir müzik yapıtındaki armonik yapının, dinleyenlerin algılaması üzerindeki etkiyi göstermesi açısından son derece çarpıcı olan bu örnek, ne yazık ki kitapta yalnızca şematik olarak verilmiş. Keşke müzik örneklerinin yer aldığı CD'de bu küçük ezgi ve ona eşlik eden akorlar, bir şarkıcı ve piyano tarafından seslendirilebilseydi.  
 
Çağdaş müziği anlayabilmek  
 
Müzikte Alımlama'nın 'Alımlama Örnekleri' başlıklı ikinci bölümünde Schoenberg, Webern, Usmanbaş ve Xenakis'in yapıtlarından önce, 'Atonalite Üzerine' başlıklı bir ara bölüm yer alıyor. Bu sayfaların hemen başında Arnold Schoenberg'den yapılmış alıntı, aslında modern müziğe ürkerek yaklaşan pek çok dinleyicinin korkularını hafifletmeye yardımcı olabilir: 'Disonanslar yalnızca uzak konsonanslardır.' Gerçekten de 20. yüzyıl başlarında tonaliteden kopuş ve yeni bir sistem arayışı, müziğin yapısında önemli değişimleri beraberinde getirdi. Bu değişimin nedenlerini tam olarak kavramadan, 'atonal' olarak kabul edilen yapıtları anlayabilmek de olanaklı değil. Bu nedenle kitaptaki 'Atonalite Üzerine' başlıklı ara bölüm, çağdaş müziği anlamak için son derece yararlı.  
 
Özkan Manav ve Mehmet Nemutlu'nun Müzikte Alımlama adlı kitabı müzikle uğraşan herkesin, konsere giden, CD dinleyen her müzikseverin uzun süre elinden bırakamayacağı bir başvuru kaynağı olmuş. Okuduğunuz her bölüm sizi müzik üzerine daha derin düşünmeye, seslerin oluşturduğu bu uçsuz bucaksız evrenin derinliklerine daha bilinçli dalmaya özendiriyor. Bu kitabın yazarları kadar, yıllardır yayımladığı onlarca kitapla ülkemizin müzik kitaplığının zenginleşmesine en büyük katkıyı yapan Pan Yayıncılık da övgüyü hak ediyor.
 
Aydın Büke, Andante, 16 Aralık 2012
Kapat