İki nesli buluşturan mektuplar

Selin Nazlı Ustaoğlu, 1950'li yılarda meslek hayatına başlayan ünlü gazeteci - yazar Sadun Tanju'nun torunu. 23 yaşındaki Ustaoğlu, üniversite okumak için Fransa'ya gider ve dedesiyle mektuplaşmaya başşlar. İlk mektuplarını 2009 yılında postalayan dede torun, edebiyattan sinemaya, müziğe Türkiye'nin ve dünyanın yaşadığı sıkıntılı pek çok konuya değinirler mektuplarında. Her mektupta birbirini daha iyi tanıdıklarını fark eden Selin Nazlı Ustaoğlu dedesiyle paylaştığı bu tecrübeyi kitap olarak basma kararı alır. Biz de Ustaoğlu ile teknoloji çağında yaşadığı bu 'nostaljik' deneyimi konuştuk.

Mektuplaşma fikri nereden geldi?

Mektuplaşma fikri dedemin. Paris'e gittiğimden beri hemen hemene her akşam telefonla günlük hayatımın raporunu veriyordum ona. Günün birinde uzun bir mektup aldım dedemden. Bu böyle olmayacak, mektupla birbirimize yaşayışımızı anlatalım.; sen de ben de meraktan kurtulalım dedi. Böylece başlamış olduk. Baktım dedem oturduğu yerden hayatın her yönüyle ilgileniyor. Benim de dikkatimi iç-dış dünya sorunlarına çekmek için kendi yorumlarını yapıyor, düşüncelerimi de merak ediyor. Kısacası bana hayat dersleri veriyor. Bu fırsatı kaçırmadım tabii ve mektuplaşmaya devam ettik. Ben Paris'te, o İstanbul'da biriken mektupları dosyaladık.

Peki mektup yazmaya meraklı mıydınız yoksa dedeniz mi sizi teşvik etti?

Aslında ilk kez mektuplaşmaya dedemle başladım. Mektubun yerini e-mail ya da telefon mesajları aldığı için kendi arkadaşlarımla mektuplaşmıyordum ama arada nostalji olsun diye kart ya da mektup attığım oluyordu. Posta kutumda fatura ya da ilanların arasında dedemden gelen mektubu görmek çok farklı bir mutluluk veriyor hâlâ. Dedem ablam ve bana küçükken günlük tutmamız için defterler verirdi. "Bu defterlere günlük hayatınızdan notlar tutun, duygularınızı yazın. Beni ziyarete geldiğinizde defteri bana emanet edin, ben de size notlar yazayım," derdi. Ben 3 tane defter bitirdim bu şekilde. Dedem küçük yaştan itibaren böyle alıştırdı beni okumaya ve yazmaya. Bunun sonucunda da mektuplar doğdu.

Kitabın ilk sayfasında dedeniz Sadun Bey, aranızda geçen bir olayı anlatıyor. Siz çocukken İstanbul'dan, Bodrum'da olan dedenizden aya bakmasını istiyorsunuz ve o sırada siz de aya bakıp "Dedeciğim ayda buluştuk sizinle diyorsunuz. Kitabın adı da buradan geliyor...

Dedemle, kendimi bildim bileli çok yakın bir ilişkimiz var. Onunla beraber vakit geçirmek bana hep çok özel gelir. Ben küçükken dedem ve anneannem yılın büyük bir bölümünde Bodrum'da yaşadıkları için onları çok özlerdim. Ailemde de tek uzağımda olan onlardı. Yaz tatillerini heyecanla beklerdim dedemin yanına gitmek için. Herhalde onları özlediğimde böyle bir oyunu düşünmüş olmalıyım.

Mektuplarda, ünlü bir gazeteci olan dedenizin kitaplarını okuduğunuzu söylüyorsunuz. Onun yazılarını okumak neler hissettiriyor size?

Dedemin torunlarından hatta çocuklarından önceki hayatını okudum kitaplarında. Aynı zamanda o dönemin Tükiye'sindeki olayları ve kişileri de öğrenmeye başladım. Öyle güzel ve ilginç anıları var ki, sanki yeni bir insan tanıyormuşum gibi hissettim. Köşe yazılarının derlendiği "Daha Güzel Bir Dünya" ve "Kutsal İnekler" kitaplarından dönemin politik, ekonomik ve kültürel alanlardaki gelişmeleri hakkında fikrim oldu. Yanı başımda müthiş bir yakın tarih kaynağı var, bu da beni çok şanslı hissettiriyor.

Mektuplarınızda dedenizle karşılıklı olarak okuduğunuz kitaplardan, izlediğiniz filmlerden bahsediyorsunuz. Aranızda büyük bir bilgi alış verişi var. Bundan biraz bahsedebilir misiniz?

Küçükken dedemin bana verdiği o defterlere yazardık yeni öğrendiğimiz ve hoşumuza giden şeyleri. O yüzden şimdi de en son gittiğim oyunları, filmleri ya da konseri hemen dedeme anlatırım. Çünkü ben anlattıkça o bana 89 yıllık birikiminden tavsiyeler verir. Dedeme son çıkan herhangi bir yenilikten bahsetseniz o konuda çoktan bilgilenip fikir sahibi olduğunu görürsünüz. Daima meraklı, bu da beni öğrenmeye ve merak etmeye teşvik ediyor.

Sadun Bey bir mektubunda size teknoloji ile yaşadığı sıkıntıya değiniyor ve siz de "Daktilo ya da el yazısıfark etmez dedeciğim. Siz yazın yeter" diyorsunuz. Mektuplarını size el yazısıyla mı yazıyordu.

Hayır, meslek hayatı boyunca alıştığı gibi emektar daktilosuyla yazıp mektubun sonuna el yazısıyla imzasını atıyor. Ben de el yazımla cevap veriyorum. Aslında dedemin o sıra yaşadığı sıkıntı eski daktilosunun Bodrum'da kalması ve geçici bir süreliğine Türkçe karakteri olmayan bir Alman daktilosu kullanmasıydı. Bir mektubunda dert yanmıştı bu daktiloyla yazmaktan.

Dedeniz mektuplarında anılarından, ailenizden ve yaşadığı hüzünlü olaylardan da bahsediyor. Aranızdaki mektuplaşma dede-torun ilişkisini kuvvetlendirdi mi?

Tabii ki, zaten kuvvetli olan ilişkimiz her geçen gün daha da güçleniyor. Ailemizdeki üzücü kayıplardan sonradedemin duygusal dünyasını da tanıdım. Onun hüzünlenmesi beni üzse de başka şeyleri fark etmemi sağladı.

Mektupları kitap olarak yayınlama fikri nereden geldi?

Dedem uzun yıllardır inzivaya çekilmiş gibi görünse de  yazmayı hiç kesmedi ve defterler dolusu notlar aldı. Benimle mektuplaşması da paylaşmak istediği şeyler için bir araç oldu. Aynı zamanda, dedemle mektuplaşmak bende olumlu bir değişim ve gelişim yarattı. Bu mektupları sadece kendime saklamanın bencilce bir şey olacağını düşündüm ve onları kendi kuşağımla paylaşmak istedim. Nesiller arasındaki iletişimin güçlü olması gerektiğini düşündüğüm için de böyle bir kitabın yararlı olacağına inandım.

 Mektupların yayımlanma döneminde nasıl bir yol izlediniz?

Pan Yayıncılık'ın sahibi Işık Tabar Gençer annemin çocukluk arkadaşıydı. Mektuplardan bahsedince ilgilenmiş, annem de dosyayı dedemden alıp okumasını sağlamış. Işık Hanım mektuplardan güzel bir kitap olacağını düşünmüş. Kısa zamanda da kitabı hazırladık.

Dedeniz de yayımlanma dönemine dahil oldu mu?

Dedem uzun zamandır bu konularla ilgilenmiyor. Kendisini hayatın bir seyircisi sayıyor. Onun için böyle işlerle uğraşması mümkün değil. Yaşadığı yerlerde teknolojiden yararlanarak bütün dünyayla ilişki kurmak ona yetiyor.

Mektuplar kitap olarak yayımlandığında Sadun Bey neler hissetti?

"Güzel bir ortak hatıramız oldu," dedi.

Gülden Öktem, Milliyet Kitap Eki, Şubat 2012

Ay'da Buluşalım kitabını incelemek için tıklayın.

Kapat