Önce Şiir Olmak
Şairlerde ve okurlarda, son yıllarda Türk şiirinin yeniden politikleşmesi yönünde genel bir istek var. Bunu çok konuştuk: Politika şiirle nasıl bağlantılanır? Ama bir sonuç üzerinde uzlaşmamış olabiliriz, uzlaşmak zorunluluğu da yok, doğal olarak.
Politik doğruları arka arkaya sıralamakla politik şiir yazılmış olmadığı için, eğer birini apolitik bir şiir yazmakla eleştirecek olsaydık, bunu onun aynı duyarlılığa yaslanan bir şiir yazmak istemesiyle, kendine bununla bir gelenek inşa etmek istemesi gibi bir argümana dayandırabilirdik. Süreyyya Evren’in bugüne kadar yazdığı şiir durağan bir şiirin ipuçlarını vermedi. Sadece şiirlerin içeriğinde anarşizme dair, vb. politik görüşlerini açıkça ve yüksek sesle telaffuz etmeyen bir şiiri apolitik olmakla yargılamak teorik bir zorlamaya işaret eder, zorlayanın niyetine dair fikir verir, başka bir şeyedeğil.
Şiir şairin deneyimiyle okurun deneyimi arasında köprü kurmaz, mesafe koyar. Okurun deneyimini onaylayan, beklentilerini karşılayan değil, gerekirse olumsuzlayan, okurda beklentiler yaratan bir şiir politiktir. Hayatın algılanışını değiştirmeye yeltenen, bu yeltenişle devinen bir şiirdir.
Türk şiirinde yıllarca aynı şiiri farklı kelimelerle yazanlar olduğu gibi, aynı şiiri yazma kaygısıyla kaleme el sürmeyi bırakanları da gördük. Sadece bu davranışlardan değil ama bu davranışlardan da birtakım şuaranın zaman zaman kariyerini düşünmeyi seçmiş olduğunu anlıyoruz.
Şairin deneyimiyle okurun deneyimi arasındaki makası zorlayan, okurun kendiliğinden var olmaya devam etmesine müsaade etmeyen, non-konformist şairlere örnek olarak Nazım Hikmet’i, Turgut Uyar’ı ve Ece Ayhan’ı gösterebiliriz. Süreyyya Evren’de Nazım’ın hatta Ece Ayhan şiirinin bir üslup meselesi olarak değil davranış biçimi olarak yeraldığını,kendisi böyle düşünmese de böyle de okunabileceğini söylemek isterim. Onun şiiri de durduğu yerde durmaz, kendi kendisiyle hesaplaşır.
Ece Ayhan’ın şiirinden bahsederken “küllen ret” demişti Necmiye Alpay. Turgut Uyar için kullanılamaz bu tamlama, “örtük zorlayıcı” olarak harsa daha yakın durur Turgut Uyar. Küllen eleştiri (ya da ret) Süreyyya Evren’in de şiirini oluşturan temeldir. 23 Nisan Ağıdı, güce tapan günümüz toplumlarında ve bu arada bütün dünyada 23 Nisan gibi etkinliklerin ikiyüzlülüğünün eleştirisi. Toplumla (babayla) aradaki mesafeyi kapatmak isteyen, onun iyi olduğu inancındanvazgeçmemiş.
23 Nisan Ağıdı’yla Ebu Garib Neşesi’ni birbirinin devamı olarak okuyabilirsiniz.
23 Nisan’ın bir ağıtla, Ebu Garip işkencelerinin neşeyle ilgisi ne olabilir? Geleneksel “yara”ların algı biçimlerini bozan bir şiirden söz ediyoruz. Estetik çalışma ve politik içerik nasıl sahne alıyor? Hem günümüz şiiri içinde şiir olarak kalmak hem de yeni olabilmek nasıl mümkün olacaktır?
Epik bir anlatı olarak kurgulanmış Houdini’den Sonra Ölüm’de en azından son soruya bir yanıt bulunuyor: Şiiri itibarsızlaştırarak! Şiiri itibarsızlaştıran bir şiir mümkün olabilir mi? Süreyyya Evren şiiri bugün yazılan şiirlerle arasına mesafe koyar, hatta bütün şiirini bu mesafeyi görünür kılma çabası olaraktanımlayabiliriz.
Bundan bir önceki sorunun yanıtıda bu kitapta var: “Anlam seven” şiir. Bir düşünce şiiridir ama soyut bir şiir değil, içerikçi bir düşünce şiiridir. Süreyyya Evren’in dünyanın maskesini indirmekle ilgili bir sorunsalı vardır, her devrimci şiirin yapması gereken iş gibi yeni bir içerik kurması gerekmektedir. Bu aynı zamanda Süreyyya Evren’in şiir üzerine düşünürken vardığı yeni şiirdir. Bu anlamda öznel değil nesneldir, “kendini ifade etme” şiirindenuzaktır.
Sesi, sound’u olmayan, şiirin teknik özelliklerine pek özen göstermeyen ve bununla bizi içeriğe bakmaya çağıran, içerikte bir konsensus bulmadan şiire ayıracak zamanı olmadığını beyan eden bir şiir. Houdini yer yer deneme tadında düzyazılarla şiiri estetik bir öge yapan şeyleri önemsizleşt iriyo r. Bunlar şiire eklenen bir kolaj değil, “büyük şiir” diye bir şey varsa, buna karşı bir itibarsızlaştırma denemesi.
Houdini anlatısında Süreyyya Evren’in Houdini’yle İlhan Berk arasında kurduğu analoji, kitaptaki gösteri sahnesiyle şiirin sahnesi arasında bir bağlantı kurulduğunun açık bir işareti: “Haydi bizi mahvedin, haydi bize komplolar kurun, haydi bizi yapayalnız bırakın sahnede.” Çünkü Evren’e göre Houdini gibi, şair de sahnede yalnızdır. O, şiirin hala tek bir evrensel sahnesi olabildiğine inanır gibidir. Oysa 2ooo’lerden beri süren kompartımanlaşma, ortada bir sahne bırakmadığı gibi, şairler arası yüz yüze iletişim de kaybolunca, birbirinin eserlerini yok sayan şairlerin toplumdaki itibarı gün geçtikçe azaldı günümüzde.
Ahmet Oktay bir konuşmamızda ünlü bir şair için “birçok şiir kitabı yazmıştır ama o bir şiiri yazamadı,” demişti. Her şairin kendini kurmak için kabuğunu çatlatacak o bir şiiri yazmaya çalışmaya ihtiyacı var. Sözkonusu Süreyyya Evren’in planları olunca şiiri itibarsızlaştırmak ancak içeriden başarılabilecek bir iş olabilir. O şiiri yazmaya çalışmaktan vazgeçmiş görünen birçok şair gibi, aynı zamanda roman/ öykü yazarı olan ve görsel sanatlarda da üretken olan Süreyyya Evren de şair sayılmak yönünde bir arayışı umursamaz ama o şiiri aramadan şiiri itibarsızlaştırmanın nasıl mümkün olabileceği sorusu eğer bir yanıt bulacaksa bu Evren gibi şiiri bilen ve istese daha güçlü şiirler yazabileceği izlenimi bırakan bir şairin kendi özel mücadelesi içinde bulacaktır.
Deneyini izlemeyi sürdürüyoruz.
Enis Akın, NATAMA Şiir ve Eleştiri Dergisi, sayı 38&39, Nisan-Eylül 2023