Türk musikisine adanan bir ömür

Türk Musikisi üzerine yaptığı bilimsel ve tarihsel çalışmalarıyla tanınmış ünlü müzikolog Eugenia Popescu-Judetz ile Pan Yayıncılık'tan son günlerde çıkan kitapları üzerine söyleştik.   
 
Sizin gibi Türk Musikisi'nin tarihi ve kuramı üzerine bunca önemli çalışma yapmış bir yazarla tanışmak mutluluk verici. Türk Musikisi ile ilk tanışıklığınız nasıl başladı?  
 
Türk Musikisi hayatımda hep vardı. Doğduğum ve ailemin yaşadığı yer Osmanlı İmparatorluğu'nun toprakları üzerindeydi. İmparatorluğun sınır bölgelerine yakındı. Buralarda büyük bir Türk etkisi vardır. İmparatorluk buralarda kaleler, garnizonlar kurmuştur. Bölge, farklı fikirlerin yer aldığı ve etnik çeşitliliğin olduğu bir bölgeydi. Türk Musikisi'yle tanışmamı ve onda ilerlemek istememi öncelikle buna bağlayabilirim. İlk ilgilenmeye başladığımda gençtim. Kantemir'i araştırmaya başladım. Sonrasında Osmanlı yazmaları ve belgelerini taramaya, bu dokümanlar üzerine çalışmaya başladım. Tarihsel belgelerden ziyade musiki yazmalarıyla daha çok ilgilendim. İstanbul'a pek çok kez geldim. Küçüklü, büyüklü geziler yaptım. Arşivleri, kütüphaneleri dolaştım ve araştırdım. Buralarda okuma, çalışma, düşünme fırsatım oldu.   
 
Türk Musikisi'nin yazılı geleneğinin zayıf olduğu görüşüne katılıyor musunuz?  
 
Bu görüşe hiçbir şekilde katılmıyorum. Aslına bakarsanız Türk Musikisi'nin çok kuvvetli bir yazılı geleneği vardır. 1500'lerden 1900'lere gelene kadar 400 yıl boyunca çeşitli sınıflandırmalar, kavramsallaştırmalar, anlayışlar olmuş. Bazen bir sahayı iyi bilmeyen kişiler, o sahayla ilgili olguları çarpıtıp, dedikodular üretebiliyor. Bunun böyle olmasının sebebi, fazla araştırma yapmadan fikir üretmek. Ayrıca müziğin sözlü gelenek yoluyla ustadan çırağa aktarılması da yazılı geleneğin olmadığı anlamına gelmez. İşte bu nedenle, A Summary Catalogue of the Turkish Makams adlı makam rehberini (Pan Yayınları, Şubat 2010) yazdım. Bu katalogu hazırlarken en çok bilinen yazmalardan yola çıktım. Bu yazmalar iki çeşittir: Güfte mecmuası, yani bestenin olmadığı, yalnızca sözlerin olduğu belgeler ve risale, yani kuramsal çalışmalar. Çalışmam için 23 önemli yazmayı seçtim. Bu belgelerde tarif edilen malzemeden, müzik kavramları ve anlayışının ne olduğunu kavramaya çalıştım. Ve bir anlayışları olduğunu gördüm. Türlü sınıflandırmalar, adlandırmalar ve çalışmalar sonrasında makamların nasıl oluştuğunu ve kategorize edildiğini gösterdim. Örneğin bu sanatta, birbirini zamansal olarak takip eden ustaların oluşturduğu çizgide, kendisinden önce yapılmış olanda 'hafif değişiklik' yapmak esastır. Bu durum, Batı sanatındaki 'özgünlük' anlayışından çok farklıdır. Bulduğum tüm makamları rehberimde topladım. Bu sistemde Batının tonal sisteminden farklı olarak çok daha fazla nota vardır. Tonal sistemde yedi nota vardır. Makam ise mikrotonlara dayalıdır ve daha çok notaya sahiptir. Ayrıca makamda tonlar arasındaki farklar eşit değildir.   
 
Kantemir hakkında yazdığınız son kitap, Kantemir'in Türkler Üzerine Görüşleri, (Beyond the Glory of the Sultans/Cantemir's View on Turks, Pan Yayınları, 2010) hakkında konuşabilir miyiz? Kitabın ana tezi neydi? Sizi yıllar boyunca Kantemir'e çeken şey ne oldu?  
 
Kantemir'in Türkler hakkındaki görüşleri, onun İstanbul'da bulunduğu zaman bizzat yaşadıklarından kaynaklanır. Saray entrikalarına girebilmiş, yüksek rütbelilerle temas edebilmiştir. Bu konularda aldığı notlar, diğer tarihçilerde okuduklarınızdan farklıdır. Adeta çalışma sahası, rütbeli ve resmi kişilerin ofisi olan bir saha araştırmacısı gibidir. Tarihte kimsenin yazmadığı detaylar hakkında yazmıştır. Tarihçi gözüyle bakıldığında bunlar hiç de övgüye boğucu notlar değildir.  
 
Peki, Türklerle ilgili görüşleri genel olarak nelerdir?  
 
Örneğin, İstanbul'dan büyülendiğini anlatır. Vezirler hakkında görüşleri vardır. 'Aslanlar ordusu' olarak tanımlanan Türk ordusu ve askeri başarılar hakkında yazmıştır. Sultan figürünün nasıl göksel bir niteliğe sahip olduğunu yazmıştır. Kendisini tebasından daha farklı bir noktada nasıl tahayyül ettiğini anlatmıştır. Kubbenin altında bir figür gibidir adeta. Türklerin en çok batıl inanç taşıyan toplum olduğunu yazar. Bu konuya örnekler verir. Tarihsel sosyologlar, kültürel tarihçilerin ilgi duyacağı bir malzeme var bu kitabımda. Süleyman'ın laneti gibi anekdotlar ve törenlerle ilgili notlar da var.  
 
Kantemir'in görüşlerinin nesnel olduğunu söyleyebilir miyiz?  
 
Anlattığı şeyi ne övgülere boğduğunu ne de yerdiğini söyleyebilirim. Anlattığı şeyin hem lekeli taraflarını görür, hem de takdirini yapar.    
 
Kantemir soylu mudur?  
 
Kantemir'in babası okuma yazma bilmezdi. Türklere hizmet ederdi. Annesi ise alt sınıftan bir Mazil'di. Mazil, tüm haklarını kaybetmiş bir esnaftı, köylü gibiydi. Kendisi Timurlenk'in soyundan geldiğini söylemiştir. İlginç bir nokta var. Romanya'da 'Kantemir' diye bir ismin hiç olmadığını söyleyebiliriz. Babası 'Kantemir' olarak vaftiz edilmiştir. Bir mirza'nın adından esinlenilmiştir. Moldova prensi olarak seçildiğinde, 'A bu adamın ilk adı yok' denmiş ve 'Konstantin' adı, 'Kantemir' ise soyadı olarak kabul edilmiştir. Bugün bu ismi bulmuyoruz Romanya'da. İlk İstanbul'a geldiğimde, 'Kantemir' soyadını telefon fihristinde aradık. 'Kandemir'leri buldum ve hepsini aradım. Her birine, ailesinin tarihinde Dimitri Kantemir ile bağlantı olup olmadığını sorduk ama 'Hayır' dışında bir yanıt alamadık. Batıyı etkilemek için, soylu olduğunu uydurmuştur.   
 
Kantemir'i bir oryantalist olarak göremeyiz. Diğer yandan yerli de değil. Özgün bir konumda olduğunu söyleyebiliriz, sanırım.   
 
Bence Kantemir için söyleyebileceğimiz en güzel şey, Osmanlı olduğudur. Osmanlı olmak, bir soydan geldiğiniz anlamına gelmiyor. Zeki olmanız yeterli olabiliyordu. Kantemir müthiş fikirlerle dolup taşan bir adamdır. Ne zaman kitabını okusanız, yepyeni bir fikir görürsünüz. Sadece bir dâhi bu kadar esin verici olabilir.   
 
Savall'ın İstanbul'unu yüzeysel buldum   
 
 
Türkiye'de Türk Musikisi çalışmalarının bir devamlılık oluşturduğunu söyleyebilir miyiz?  
 
Daha çok olmasını isterdim. Okumak, öğrenmek ve çözmek zaman alıyor ve zahmet verici elbette. Yalçın Tura, Recep Uslu, Murat Bardakçı gibi araştırmacılar var. Bardakçı daha çok tarihle meşgul. Yine de, küçük bir not koysa bile, ondan öğreneceğiniz bir şey vardır.  
 
Jordi Savall'ın Kantemir Edvarı'ndan parçalar da çaldığı İstanbul albümünü dinlediniz mi?   
 
Dinledim, evet. Bence icra ettiği şey Türk Musikisi değildi. Akdenizli bir yaklaşım ve kendi fikirlerinin bir kombinasyonuydu. Belki halkın beğenisine hitap eden bir şeydi.   
 
Yüzeysel bir anlayışı mı var?  
 
Evet, bu iyi bir tanımlama. Yüzeysel bir anlayışı var. Ayrıca, albümün içinde 5 dilde bir kitapçık yaptı. İddialıydı. İnsanlar böyle bir durumda yanılgıya düşüyorlar.   
 
Musiki araştırmalarınızın yanı sıra dansçı olarak da bir kariyeriniz vardı. Bundan bahsedebilir misiniz?   
 
Evet, dans ettim. Ayrıca eşimle, onun icat ettiği bir notasyonla dansları topluyorduk. Halk danslarında var olan son derece ayrıntılı hareketleri biriktiriyorduk. Yaklaşık 10 bin dans topladık. Minik farklardan oluşan hareketlere dayalıydı hepsi. Bunların hepsi şu anda Amerikan Kongre Kütüphanesi'nde yer alıyor.  
 
Okurlarınız olarak, uğraştığınız her konuyla ilgili bu denli üretken olabilmenizin sırrını merak ediyoruz.  
 
Yalnızca sevdiğim konularla uğraştım. Hata yapmaktan da korkmadım. Bir şeyi denersiniz ve onda başarılı olamayabilirsiniz. O zaman bu durumu kabul ederek, sıfıra döner ve tekrar baştan alırsınız.
 
Ufuk Çakmak, Andante, 12 Ocak 2012
 
 
Kapat